İtiraz: "Tüm nesneleri beynimde gördüğüm doğru, ancak bunların hepsinin kopya görüntü olmasına inanamıyorum."

İtiraz: "Tüm nesneleri beynimde gördüğüm doğru, ancak bunların hepsinin kopya görüntü olmasına inanamıyorum."

     
 

Beyne giden sinirler kesildiğinde beyinde hiçbir görüntü oluşmayacaktır.

 
     

Cevap: Tüm dünyayı beynimizde algıladığımız, bilimin kesin olarak ispatladığı ve bilgi sahibi hiç kimsenin aksini iddia edemeyeceği bir gerçektir. Ancak insanların asıl kavrayamadıkları konu şudur: "Biz tüm nesneleri zihnimizde algılıyorsak, zihnimizin dışında var olan nesnelerin asıllarını hiç bilemeyecek miyiz?" Bu şüphe doğrudur; biz hiçbir zaman zihnimizde algıladıklarımızın dışarıda maddenin aslı olup olmadığından emin olamayız. Çünkü biz, beynimizin dışına çıkıp da dışarıda ne olduğunu göremeyiz. Beyindeki görüntülerin dış dünyada karşılığının nasıl olduğunu bilmemiz işte bu yüzden mümkün değildir. Çünkü ne bu iddiayı öne süren kişi ne bir nörolog ne bir beyin cerrahı ne bir felsefeci ne de herhangi bir başka insan bugüne kadar beyninin dışına çıkamamıştır ki, beyninin dışındaki maddenin nasıl olduğunu bilebilsin.

İnsanın hayatına dair bildiği herşey, beynine gelen elektrik sinyallerinin beyni tarafından algılanış şeklinden kaynaklanır. Yani insan, daima kendi beyninin içinde oluşan dünyasında yaşar. Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz kuşlar, caddenin öbür ucunda gözden kaybolmak üzere olan bir araba, odamızdaki eşyalar, elimizdeki bu kitap, dostlarımız, akrabalarımız, bunların hepsi beynimize ulaşan kopya görüntülerdir. Ve kimse beyninin içinde oluşan bu hayatın dışına çıkamaz. Bu, ne bilimle ne de teknoloji ile ulaşılması imkansız bir durumdur. Çünkü bir bilim adamı ne icat ederse etsin, yine onu beyninin içindeki görüntünün içinde icat edecektir. Dolayısıyla, o "dış dünyayı görmek için icat ettiği şey" de beyninin içinde kalacaktır.

Hiçbir insanın bir maddenin aslının neye benzediğini bilmesi mümkün değildir; çünkü hiçbir insan maddenin aslı ile hiçbir zaman muhatap olmamıştır. İlk insandan bu yana yeryüzünde bir sesin aslını duyan, bir manzaranın aslını gören veya bir gülün aslını koklayan tek bir insan bile yaşamamıştır.

İtiraz: "Bıçağı biraz kaydırdığımda elimde hissettiğim acı, sızlama,elimden akan kan bir görüntü değil. Ayrıca bunu yanımdaki arkadaşım da gördü."

     
 

camera
Bir insan elini kestiğinde hissettiği acı, ıslaklık, sızı hissi de beyninde oluşur. Aynı insan, rüyasında da elini kestiğini görebilir ve aynı hisleri rüyasında da yaşayabilir. Oysa rüyasında sadece bir hayal görüyordur, ortada ne bir bıçak ne de kanayan bir yara bulunmaktadır. O halde acı hissi, tüm hayatımızı beynimizin içinde bir görüntü olarak gördüğümüz gerçeğini değiştirmemektedir.

 
     

Cevap: Aslında bu konuyu bundan önceki itirazların cevaplarında detaylandırmıştık. Ancak konunun önemi açısından burada bir kez daha vurgulamakta yarar vardır.

Bu itirazı getirenlerin en önemli yanılgısı, görüntü dışında ses, koku, dokunma gibi diğer hislerin de beyinde oluştuğunu göz ardı etmeleridir. Bu nedenle "bıçağı beynimde görüyor olabilirim, ama bıçağın keskinliği bakın gerçek, çünkü elimi kesti" demektedirler. Oysa bu kişinin elindeki acı, akan kanın verdiği sıcaklık ve ıslaklık hissi ve tüm diğer algıları yine beyninde oluşur. Yanındaki arkadaşının bu olaya şahit olması bu gerçeği değiştirmez, çünkü arkadaşı da, bıçakla aynı yerde yani beynindeki görme merkezinde oluşmaktadır. Bu kişi aynı hisleri, bıçakla elini kestiğini, elindeki acıyı, kanın görüntüsünü ve sıcaklığını aynısı ile rüyasında da yaşayabilir. Elini kestiğini gören arkadaşını da yine rüyasında görür. Ama arkadaşının varlığı, bu gördüklerinin rüya olmadığının bir kanıtı olmaz.

Hatta rüyasında elini kestiği sırada biri gelip, "bu gördüklerin bir algı, bu bıçak gerçek değil, elinden akan kan, hissettiğin acılar da gerçek değil, bunların hepsi şu an zihninde izlediğin olaylar" dese, kişi buna inanmayacak ve yine itiraz edecektir. Hatta belki "Ben materyalistim. Böyle iddialara inanmam. Şu anda gördüklerimin hepsini hissediyorum, bak kanı görmüyor musun?" diyecektir.

İşte, maddenin aslıyla muhatap oluyorum diye ısrar edenler, yukarıdaki örnekte görülen kişi gibidirler. İçinde yaşadıkları algılar dünyasında "tüm bunlar bir algı ve bu algıların aslına asla ulaşamazsın" denmekte, ancak onlar bu gerçeğe şiddetle karşı çıkmaktadırlar.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, bir insan, eli kesildiğinde, "bu nasılsa bir görüntü" diyerek tedbir almadan oturmaz. Çünkü Allah, bu görüntüler içinde insanları bazı sebeplere bağlı olarak yaratmıştır. Örneğin eli kesilen insan bunun için gerekli ilaçları kullanır, elini sarar veya doktora gider. Ancak bu işlemlerin hepsinin beyninde oluşan görüntüleriyle muhatap olur. Sargı bezi de, kullandığı ilaçlar da beyninde oluşan görüntülerdir. 

İtiraz: "Maddenin zihnimizde gördüğümüz bir hayal olduğunu söylemek İslam dini ile bağdaşır mı?"

Cevap: Bazı Müslümanlar, maddenin bir hayal olduğu gerçeğinin İslam dini ile bağdaşmadığını öne sürmekte ve geçmişte din alimlerinin bu gerçeği kabul etmediklerini iddia etmektedirler. Oysa bu doğru değildir. Aksine burada anlatılanlar Kuran ayetleri ile tamamen mutabıktır; hatta birçok ayetin, cennet ve cehennem, sonsuzluk, zamansızlık, ölümden sonra diriliş, ahiret gibi Kuran'da bildirilen konuların kesin bir kavrayışla anlaşılması açısından da son derece önemlidir.

Elbette ki bu konu bilinmese de, bir insan gerçek imanı yaşayabilir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği herşeye gönülden ve hiçbir şüphe duymadan iman edebilir. Ama şunu belirtmek gerekir ki, bu konu insanın imanda ve yakinde derinleşmesini sağlar ve nitekim geçmişte birçok önemli İslam alimi de, bu gerçeği bu yönde açıklamışlardır. Yalnızca yaşadıkları dönemde bilimin bu konuyu henüz açığa çıkarmamış olması ve konuyu yanlış anlamaya müsait akımların varlığı, onların bu anlattıklarının yayılmasını ve geniş kitlelerce bilinmesini engellemiştir.

Maddenin gerçek mahiyetini açıklayan İslam alimlerinden biri ve en önemlisi "hicri onuncu asrın müceddidi" sayılan ve asırlardır tüm İslam dünyasının büyük saygısını kazanmış olan İmam Rabbani'dir. İmam Rabbani'nin, Mektubat adlı eserinde bu konuyla ilgili çok detaylı izahlar bulunmaktadır. İmam Rabbani, Allah'ın, kainatı "his ve vehim mertebesinde", yani algı derecesinde yarattığını bir mektubunda şöyle açıklamaktadır:

Yukarıda şöyle bir cümle kullandım: 'Sübhan Hak'kın halkı (Allah'ın yaratışı), his ve vehim mertebesindedir.' Bunun manası şu demeye gelir: 'Allah-u Teala, eşyayı öyle bir mertebede yaratmıştır ki, o mertebede eşya için his ve vehimden gayrı bir yerde sübut (sabitlik) ve husul (varlık) yoktur.45

Dikkat edilirse, İmam Rabbani, bizim gördüğümüz alemin, yani tüm varlıkların "his ve vehim mertebesinde", yani algı düzeyinde yaratıldığını özellikle vurgulamaktadır. Bu vehim mertebesindeki alemin dışında (hariçte) ise sadece Allah'ın Zatı vardır. İmam Rabbani, tek mutlak varlığın Allah olduğunu şöyle anlatır:

Hariçte Yüce Hak'tan başka mevcut değildir... Belki de şanı büyük Allah'ın yaratması ile vehim mertebesinde sübut (sabitlik) bulmuştur... Eğer onun için bir görüntü sabit olur ise, o vehim mertebesindedir. Eğer onun bir sübutu (sabitliği) var ise, o dahi, yüce Allah'ın vehim mertebesindeki sanatı iledir.Hulasa, onun sabitliği ve görüntüsü tek mertebede olmaktadır. Sübutu bir yerde, görüntüsü dahi ayrı bir yerde değildir..."46

Sonuç olarak, İmam Rabbani'nin de izahlarından açık bir şekilde anladığımız gibi, madde mutlak varlık de€ildir ve biz onun hakkında çok sınırlı bir bilgiye sahibiz.  Biz sadece zihnimizde bize gösterilen görüntüyü görürüz. Bu görüntüyü tüm detayları ile yaratan ve bize izlettiren ise alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

Yegane mutlak varlığın Allah olduğunu, Allah'ın tüm kainatı vehim mertebesinde yarattığını açıklamış olan bir diğer büyük İslam alimi, Muhyiddin Arabi'dir. İlimdeki derinliği nedeniyle "Şeyh-i Ekber" (en büyük şeyh) olarak da anılmış olan Muhyiddin Arabi, Fusüs-ül Hikem (Hikmetlerin Özü) adlı kitabında kainatın Yüce Allah'ın tecellilerinden oluşan bir gölge varlık olduğunu şöyle açıklamıştır:

Biz diyoruz ki, bilmelisin ki, Hak'tan başka varlıklar, yahut alem adıyla anılan şey, Hak'ka nispetle bir şahsın gölgesi gibidir. Böyle olunca masiva, yani Allah'tan başka olan varlıklar, Allah'ın gölgesidir... Gölge şüphesiz histe mevcuttur.47

Muhyiddin Arabi'nin bu sözlerinde belirttiği gibi, insan Allah'ın Kendisi’nden üflediği ruhu taşıyan, Allah'ın tecellisi olan bir varlıktır. Tek mutlak varlık Allah'tır. İnsan ise hayal olandır. Bu çok önemli bir gerçektir ve aksi düşünüldüğünde insan büyük bir yanılgının içine düşmüş olur.

İmam Rabbani'nin yanı sıra Mevlana Cami de, Kuran'ın işaretleri ve akıl yoluyla bulduğu bu hayret verici gerçeği, "kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayaldir. Ya aynalardaki akislerdir, ya da gölgeler gibidir" diyerek dile getirmiştir.

Görüldüğü gibi, büyük İslam alimleri bu gerçeği bütün açıklığı ile açıklamışlardır ve dolayısıyla bu konunun Kuran'a ve sünnete karşı olduğunu iddia etmek veya İslam alimlerinin kabul etmediğini öne sürmek inandırıcı değildir. Ayrıca, şu da unutulmamalıdır ki, tüm görüntüleri beynimizde gördüğümüz kimsenin inkar edemediği kesin olarak ispatlanmış bir gerçektir. Geçmişte bu gerçek bilimsel olarak bilinemeyeceği için, bazı İslam alimlerinin bu gerçeği ortaya koymamış olmaları doğaldır. Ayrıca, maddenin hayal olduğu gerçeğini bazı çevreler sapkın bir inançla açıklamışlar ve dinin hükümlerini ve kurallarını ortadan bu şekilde kaldırmaya çalışmışlardır. Bu tür sapkın ve samimiyetsiz akımlar nedeniyle de, bazı İslam alimleri Müslümanları bu tür tehlikelere karşı uyarmışlardır. Fakat bunlar bu gerçeğin sapkın yorumlarıdır. Burada anlatılanlarla karıştırılmamalıdır.

Doğrusu, baştan beri vurguladığımız gibi, maddeyi Allah'ın yarattığı ve bizim onun aslı ile muhatap olamadığımızdır.