İtiraz.:'varlık alemi'ni 'yok arz etmek' bir çelişki değil midir?"

itiraz: "Bir yanda Allah'ı iman hakikatleri ile açıklarken öte yanda O'nun varlık delili olarak sunduğu 'varlık alemi'ni 'yok arz etmek' bir çelişki değil midir?"

     
 
grandfather, son, dad

Allah, yarattığı görüntüleri belli sebeplere bağlıymış gibi gösterir. Örneğin bir elma dalından koptuğunda hep yere düşer, hiçbir zaman göğe doğru yükselmez veya havada asılı kalmaz. Allah'ın yarattığı bu sebeplerin ve kanunların araştırılması ise bilimin konularını oluşturur. Sonuç olarak tüm evrenin bir algılar bütünü olması, ne bilimi ne de bilim için yapılan araştırmaları gereksiz kılmaz, ortadan kaldırmaz.

 
     

Cevap: Maddenin aslı konusundaki izahları tam kavrayamayan bazı kimseler, "maddesel dünyanın aslıyla muhatap olamayız, sadece zihnimizdeki kopya görüntülerle muhatap oluruz" ifadesini, "hiçbir şey yoktur" şeklinde yanlış anlamaktadır. Oysa, "madde bir algılar bütünüdür veya beynimizde gördüğümüz bir görüntüdür" demek, "madde yoktur" demek değildir. Maddesel evren vardır, ama biz aslını hiçbir zaman bilemeyiz. Biz sadece maddenin zihnimizdeki kopyasıyla yani hayaliyle muhatap oluruz.

Maddenin hayaliyle muhatap olmamız, Allah'ın varlığının çok kesin bir delilidir. Çünkü (tıpkı bir görüntü gibi) vehim ve hayal mertebesinde olan bir varlık, kendi kendine meydana gelmeyeceğine göre, bu, bunu var eden bir Yaratıcı’nın olduğunu, yani üstün güç sahibi Allah'ı gösterir. Dolayısıyla, maddi evrenin bir görüntü olduğu gerçeği, Allah'ın varlığının ve birliğinin kesin bir kanıtıdır. O nedenle, maddenin görüntüsüyle muhatap olmamız ile varlıkların Allah'ın varlığına delil teşkil etmesi arasında hiçbir çelişki yoktur, aksine tartışılmaz bir mantık bağı vardır.

Allah, tüm varlıkları yaratmıştır, ancak biz bu varlıkların sadece zihnimizdeki algılarını, görüntülerini biliriz. Ve bu görüntü varlıklara ait özelliklerin incelenmesi, araştırılması, Allah'ın yaratmadaki üstünlüğünün, sanatının ve sonsuz aklının delillerini göstermektedir. Sonuç olarak, "madde bir algılar bütünüdür" demek ve sonra bu görüntülere ait özellikleri inceleyerek, Allah'ın yüceliğini, büyüklüğünü ve kudretini görmek kesinlikle bir çelişki değildir.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, bazı kimseler ancak Allah'ı düşünen varlıklar olduğunda Allah'ın var olduğunu (Allah'ı tenzih ederiz) sanmakta ve bu büyük yanılgı doğrultusunda bazı itirazlar getirmektedirler. Oysa Allah, dilerse yarattığı tüm görüntüleri silebilir, tüm varlıkları yok edebilir. Ancak, Allah yine var olmaya devam eder. Çünkü o ezeli ve ebedidir; başı ve sonu yoktur, Evvel ve Ahir'dir. Allah dilediğini bir anda yok edebileceğine birçok ayetinde dikkat çekmektedir:

Eğer dilerse, ey insanlar, sizi giderir (yok eder) ve başkalarını getirir. Allah, buna güç yetirendir. (Nisa Suresi, 133)

Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir. Bu, Allah'a göre güç değildir. (Fatır Suresi, 15-17)

Allah, tüm varlıkları yaratmadan önce de vardır, tüm varlıklar yok olsalar da var olacaktır. Rabbimiz ayetlerde şöyle bildirir:

(Yer) Üzerindeki herşey yok olucudur; Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (Kendisi) baki kalacaktır. (Rahman Suresi, 26-27)

     
 

 

 

Bir fok balığına bakan bir insan bu canlıyı beyninde görür. Beyninde gördüğü bu canlının özelliklerini yine beyninin içinde araştırır ve inceler. Öğrendikleri ise, ona Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu, O'nun ilminin üstünlüğünü gösterir.

Kırmızı lalelere bakan iki insan, birbiriyle tıpatıp aynı tonda bir kırmızı mı görüyor bunu asla tespit edemeyiz.

     

İtiraz: "Bu açıklamalar kabul edildiğinde, haram ve helal kavramları kalmamaktadır."

Cevap: Bu, tamamen gerçek dışı bir iddiadır. Çünkü maddi dünyanın aslı ile muhatap olmadığımız gerçeği, imtihanın sırrını ortadan kaldırmaz. Maddenin aslını hiçbir zaman bilmesek de, Allah'ın haram kıldıkları haram, helal kıldıkları ise helaldir. Örneğin, Allah domuz etini haram kılmıştır. "Domuzun nasıl olsa algısıyla muhatabım" diyerek bu hayvanın etini yemenin, büyük bir samimiyetsizlik ve akılsızlık olacağı açıktır. Veya, "karşımdaki insanların hepsinin sadece zihnimde oluşan görüntülerini biliyorum, bunlara yalan söylesem hiçbir şey olmaz" demek de, Allah'tan korkan ve bu gerçeği gereği gibi kavrayan bir insanın yapacağı birşey değildir. Bu, Allah'ın tüm sınırları, emir ve yasakları için geçerlidir. Örneğin, bu gerçek 5 vakit namazımızı kılmayı, zekat vermeyi ortadan kaldırmaz. Verdiğimiz zekatın maddesinin, bu zekatı kendisine verdiğimiz insanların zihnimizdeki algılar olmaları farz olan bu ibadetin yerine getirilmesini engellemez. Allah, tüm dünyayı algılar bütünü olarak yaratmıştır, ancak bizleri bu algılar içinde Kuran'da bildirdiklerinden sorumlu tutmuştur.

Geçmişte, bazı çevrelerin bu gerçeği saptırarak helal ve haramları ortadan kaldırmaya çalıştığı görülmüştür. Ancak, bu çevreler zaten temel inanç olarak sapkın bir anlayışa sahiptirler ve bu gerçeği de nefisleri ve çıkarları yönünde kullanmak istemiş olabilirler. Ancak bilinmelidir ki, onların vardıkları sonuç doğru değildir, çarpıtılmıştır.

Sonuç olarak samimi düşünen bir insan çok açıkça görecektir ki, imtihan için maddenin aslıyla muhatap olması şart değildir. Allah, imtihan ortamını görüntü alemi içinde yaratmıştır. Bir insanın namaz kılması, helale harama dikkat etmesi için maddenin aslını bilmesi gerektiğini öne sürenlerin hiçbir gerekçeleri yoktur. Ayrıca, önemli olan ruhtur. Ahirette, cezalandırılan veya cennet nimetleri ile rızıklandırılan da ruhtur. Allah'ın imtihan ettiği varlık da insanın ruhudur. Dolayısıyla, maddenin beynimizdeki bir hayaliyle muhatap olduğumuz gerçeği helal ve haramların uygulanmasını ve ibadetlerin yapılmasını kesinlikle engellemez.

Bu noktada şunu da belirtmek gerekir ki, görüntüden sorumlu olmayacaklarını iddia edenler, cehenneme girdiklerinde de "biz bundan sorumlu olmayacağımızı söyledik, onun için buradayız" diye anlatacaklardır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki, dünya hayatı gibi, cehennem de bir görüntü olduğu halde, cehennem azabı -Allah’ın dilemesi dışında- sonsuza kadar yaşanacaktır. Allah, bu görüntü içinde inkarcılara azabı her yönüyle hissettirecektir.

İtiraz: "Bütün insanlar bir ağaç gördüklerinde onun yaprakları için yeşil diyorlar. Herkes bu ağacı aynı şekilde tarif ettiğine göre, demek ki bu ağaç sadece benim zihnimde yok."

     
 

Bizim yeşil dediğimiz rengi, yanımızdaki bir diğer kişi aynı şekilde mi görüyor hiçbir zaman bilemeyiz. Örneğin bu resim iki insanın beyninde farklı renklerde görülebilir. Birinin yeşil dediğini diğeri aynı isimle bilmesine rağmen mavi görüyor olabilir. Bu, hiçbir zaman tespit edilemez.

 
     

Cevap: Yanımızdaki insanların yeşil dediğine biz de yeşil deriz. Ancak, onların yeşil olarak isimlendirdikleri renk, bizim zihnimizde gördüğümüz yeşil midir, yoksa onlar bizim mavi gördüğümüze mi yeşil derler, bunu asla öğrenme imkanımız yoktur. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, zihnimizin dışında renkler yoktur. Dışarıda sadece ışığın farklı dalga boyları vardır ve bu dalga boylarını renklere çeviren beynimizdir. Dolayısıyla renkler bizim içimizde oluşurlar ve bir başka kişinin bizim beynimizde oluşan rengi görme imkanı olamaz. Bu konu birçok felsefeci ve bilim adamı tarafından da tartışılan bir konudur ve bilim adamlarının ortak kanaati şudur: "Biz bizim kırmızı dediğimiz bir gülü, yanımızdaki kişi de bizim gördüğümüz gibi mi görüyor, yoksa o bizim mavi dediğimize mi kırmızı diyor hiçbir zaman bilemeyiz." Bu sadece renkler için değil, tüm algılarımız için geçerlidir. Örneğin Daniel Dennet, bu konu hakkındaki düşüncelerini ve merakını şöyle ifade etmektedir:

Nesnelerin görüntülerinin, seslerinin ve kokularının bana gelme şekilleri vardır. Bu kadarı açıktır. Yine de nesneler diğer insanlara da bana göründüğü gibi görünüyor mu merak ediyorum.

... Birşeye baktığımızda sizin ve benim aynı öznel rengi gördüğümüzü nereden bilebilirim? İkimize de renk isimleri, genel olarak renklendirilmiş cisimlerde gösterilerek öğretilmiştir, tamamen farklı öznel renk deneyimleri yaşasak da, kelimesel davranışlarımız uyacaktır. Örneğin kırmızı şeylerin bana görünmesi, yeşil şeylerin size görünmesi gibi olsa bile.50

Harvard Üniversitesi'nden psikoloji profesörü Drew Westen ise, bilimsel açıdan, bir diğer kişinin bir gülü bizimle aynı şekilde algılayıp algılamadığını bilemeyeceğimizi şöyle açıklar:

Eğer algı, yaratıcı ve yapısal bir süreçse insanlar dünyayı hangi dereceye kadar aynı şekilde algılamaktadırlar? Kırmızı, bir insana gözüktüğü gibi diğer insana da aynı mı görünmektedir? Eğer bir insan sarımsağı seviyorsa ve diğeri nefret ediyorsa bu aynı tadı seven ve nefret eden 2 ayrı kişi midir, yoksa sarımsak her biri için ayrı bir tada mı sahiptir? Algının yapısal doğası insanların dünyayı ne dereceye kadar gerçekte olduğu gibi görüp görmedikleri sorununu uyandırmaktadır. Platon, bizim algıladıklarımızın bir mağaranın duvarındaki gölgelerden biraz daha fazla olduğunu iddia etmektedir. Bir fincan kahvenin sıcak olduğunu söylemek ne anlama gelmektedir? Ve çimen gerçekten yeşil midir? Görsel sistemi ışığın belirli dalga boylarını ayırt edebilmekten yoksun olan ve yeşile karşı renk körü olan bir insan çimeni yeşil olarak görmeyecektir. Yeşillik, bir objenin (çimen), algılayıcının bir özelliği midir? Ya da gözlemciyle gözlemlenen arasındaki birtakım ilişkiler midir? Tüm bunlar duyu ve algının can alıcı noktasındaki felsefik sorulardır.51

Görüldüğü gibi, aynı tarifleri yapıyor olmamız veya aynı renk ismini söylüyor olmamız aynı şeyleri gördüğümüz anlamına gelmemektedir. İnsanların, algılarını kıyaslamak ise kesinlikle imkansızdır, çünkü herkes beyninin içindeki kendine ait dünyayı görür. Bu itirazla ilgili bir başka açıklama ise, bir sonraki itirazda verilmektedir.